August 10, 1999
4. gün: Zonguldak - Çaycuma - Bartın
Bugün hile yaptım. Evet, itiraf ediyorum. Hile yaptım.
Zonguldak'ta otel katibinin "Kilimli yolunun çok yokuşlu olduğu, benim değil, otomobillerin bile zor çıktığı, zaten oradan gitsem bile görülecek bir şey olmadığı..." şeklindeki dolduruşuna geldim. Bana otobüsle Bartın'a gitmemi önerdi. Bartın'a işleyen otobüsler ufak olduğu için bisikleti alamayacaklarını söylediler. Ben de Zonguldak-Çaycuma trenine bindim. Çaycuma-Bartın arası da rampasız-virajsız-trafiksiz kaymak gibi yol çıktı. Deyme keyfime gitsin.
Aslında tren yolculuğu da çok hoşuma gitti. Trenden çok metroya benziyordu. Çünkü yolun ilk yarısının belki de yarısı tünellerden geçiyordu. Ben daha önce hiç bu kadar sık ve uzun tünel görmemiştim. Kimi tünellerden geçmek neredeyse beş dakikayı buluyordu. Hele bir yerde iki tünelin arası on metreden azdı. Vagonun bir ucu ikinci tünele girmişken diğer ucu hala ilk tünelden çıkmamıştı. Bir de 1948 yılında yapılmış Çatalağzı Termik Santrali'nin önünden geçtik.
Heart | 0 | Comment | 0 | Link |
Tren benim bisikletle geçmeyi planladığım güzergahı izledi. Kilimli, Çatalağız ve Türkali'yi gördüm. Fakat karayolu gerçekten de altından tünelle geçtiğimiz dağların tepesine tırmanıyordu. Aslında manzara güzeldi, keşke otelciyi dinlemeseydim, diyorum şimdi. Özellikle Türkali güzel bir kamp-plaj mekanı gibi görünüyordu.
Trende yedi vagon vardı, belki on beş de yolcu. Örneğin ben bir vagonda yalnızdım. Yolculuğun sonuna doğru bir kişi daha geldi ve vagonun öbür ucuna oturdu. Adapazarı treninde ayakta yaptığım yolculukları hatırladım nedense... Çaycuma'ya vardığımızda tren yolcularından biri bisikleti aşağı indirmeme yardım ettikten sonra beni aldı bir kahveye götürdü. Kahve ahalisiyle çay eşliğinde biraz söyleştik sonra hep beraber bana Bartın yolunu gösterip uğurladılar. Bir de resimlerini çektim.
Çaycuma çıkışında Bartın 41 km tabelası vardı. 11:00 gibi yola çıktım. Saat 12:00'de yol üzerinde küçük bir lokantada öğle yemeği molası verdiğimde 22 km yol almıştım. Bisikleti duvara yaslayıp içeri girdim. Dışarıda bir kamyonla bir de otomobil duruyordu. Yemeği beklerken dışarıdan bir patlama sesi geldi. Kamyonun ve otomobilin şoförleri hemen gidip lastiklerini kontrol ettiler ve geri döndüler. Ben yerimden kalkmadım, patlayanın benim lastik olduğu belliydi çünkü... Yemeğimi yedim, çayımı içtim, keyfimi de yaptıktan sonra efendi efendi gidip lastiği değiştirdim. Sıcaktan patlamış gibi geldi bana. Dış lastiğe batmış bir şey bulamadım, ayrıca bisiklet de kızgın öğle güneşinin altında durmaktaydı.
Başka bir olay olmadan rahat rahat ve de yavaş yavaş Bartın'a vardım. Tam girişte yanıma motorlu bir genç yanaştı. Standart "Hello / aleykümhello" muhabbetinden sonra yerel yarışlarda ödül kazanmış bir bisiklet meraklısı ve de sporcusu olduğunu anlattı. Temiz, hesaplı bir otel sordum. Beni bir otele götürdü. Resepsiyondaki kız 50 (yazıyla elli) dolar fiyat çekmez mi. "Bir de Türkçe söyle şunu bakiim" dedim, "yirmiikimilyonefendim" dedi. Ben "En iyisi çadır kurayım" deyince bir de yandaki otele bakmamı salık verdi. Yandaki otel aynı kalitede (banyo-tuvalet/telefon/renkli TV) ve üç buçuk milyon. Onlara da durumu söyledim, bir hafta öncesine kadar altı milyonken nasıl elli dolar olduğuna onlar da akıl sır erdiremediler. Güneş tutulmasına gelenleri kazıklamaya çalışan fırsatçılar işte...
Otele yerleştim, yemek yedim, çıkıp uzun uzun dolaştım. Nihat Bey aradı. Beni merak etmiş. O da Altınoluk'ta tatilde. Hakkı'yı aradım mesaj servisi çıkıyor. Herhalde kovalamaca alanı dışında olmalı. Bu akşam burada kalmaya, yarın da güneş tutulmasını seyredip Amasra'ya yollanmaya karar verdim.
Yapılan yol: 43 km, yolculuk süresi: 2:21 h, ortalama hız: 18 km/h, max hız: 50 km/h
Today's ride: 43 km (27 miles)
Total: 269 km (167 miles)
Rate this entry's writing | Heart | 1 |
Comment on this entry | Comment | 0 |