June 8, 1997
7. gün: Akçalar - Mustafakemalpaşa
Sabah hala yağmur yağıyordu. Sabah kahvaltısını çorbayla yaptık ve mezbahada bir gece daha geçirmemek için hemen hazırlandık. Yağmurluk, ayaklara poşet, bisiklet çantalarına çöp torbası ve kendi kreasyonum(!) büzgülü torba naylon vs geçirip yola çıktık. Bursa-İzmir asfaltına tekrar girmemek için Cihat'ın ve köylünün tün uyarılarına rağmen Uluabat Gölü'nün güneyindeki köylere giden yola vurduk. Önce yol düzgündü. 12-13 km sonra tırmanmaya başladık ve bozuk/taşlı köy yollarında sıkı bir yağmur altında 10 km kadar sürekli tırmandık. Haritaya bakılırsa 500 metre civarında tırmanmış olmalıyız. Tepeye yaklaştıkça alçalmış bulutların içine girdik ve etrafı göremez olduk. Fazla uzaklaşıp birbirimizi kaybetmemek için arkadaki kırmızı ışıklarımızı yaktık. Aslında tepelerden gölün manzarasının çok güzel olduğunu sonradan öğrendik ve şanssızlığımıza üzüldük.
Yolda çevredeki köylerden yaşlıca bir adama rastladık. Yanında iki kocaman çoban köpeği vardı. Merhabalaştık.
"- Amca bunlar salmaz, değil mi?"
"- Gorkman, gorkman, bişeycikler yapmazlar", köpeklere "- Hüst!"
"- Bunnarın motoru va mı?"
"- Yok amca, bisiklet bunlar."
"- Motoru olsadı iyidi."
Sonra vedalaştık, yola devam ettik.
Akçalar'dan çıkarken aceleden yanımıza muz, karbonhidrat çözeltisi vs almamış, yiyeceğimizi yolda temin etmeyi düşünmüştük. İyice köy yollarına vurana kadar bakkal aramak aklımıza gelmedi, sonra da tamamen ıssız yollarda kaldık, bir şey bulamadık. Bu yüzden çabuk acıktık ve tırmanmak daha da zorlaştı. Nihayet tırmanışın 3. saatinden sonra aç ve kısmen yağmurdan, kısmen terden sırılsıklam bir halde Onaç Köyü'ne vardık. Bu havada traktörle bile istemeyerek geçtikleri rampayı bisikletle çıktığımıza inanamayan köylüler çok yakınlık gösterdiler. Kapalı olan ikinci kahveyi açtılar. Sobayı yakarak üstümüzün kurumasını sağladılar. Yemek ve çay ikram ettiler. Sıcacık sobanın başında elimizde çayla sohbete daldık. Türk insanının yakınlığı, yardım ve konukseverliği İstanbul dışında daha iyi belli oluyor. Bir saat kadar oyalanıp iyice kendimize geldikten sonra su alıp yola devam ettik. Bu arada Karacabey'e direkt yol olmadığı da ortaya çıktı. Biz de rotamızı Mustafakemalpaşa'ya göre ayarladık.
Heart | 0 | Comment | 0 | Link |
Kısa bir süre daha ve daha yumuşak bir rampayı tırmandıktan sonra Taşpınar Köyü yakınında inişe geçtik ve son dört saat içinde ilk defa bisiklet saatlerimizde iki rakamlı hız değerleri okuduk. Bir süre sonra taşlı yoldan kurtularak bozuk da olsa bir asfalta çıktık. Yolun gerisi hala yağmur yağmasına rağmen kolay geçti.
Heart | 0 | Comment | 0 | Link |
Mustafakemalpaşa'da kısa bir aramadan sonra iki yıldızlı Hande Oteli'ne yerleştik ve kendimizi cennette sandık.
Heart | 0 | Comment | 0 | Link |
Tüm zorluklarına rağmen keyifli bir yolculuktu. İnsana zoru başarmanın keyfini hissettirdi. Bisikletlerin problem çıkartmaması en büyük şansımız oldu. Şimdi onların da iyi bir bakıma ihtiyacı var. Şimdilik zincirleri temizleyip yağlarız. Esas büyük bakım İstanbul'da...
Pazartesi'yi dinlenme günü ilan ettik. Üstümüzdekiler yağmurda tamamen battığı için alışverişe çıkarak giyebilecek birşeyler aldık. Tatlıcıda rastladığımız ve yöreyi iyi bilen bir bey (yazık ki adını unuttum) bize Kuş Cenneti'ne giden ve çevre köylerden geçen bir rota çizdi, Mustafakemalpaşa'yla ilgili broşürler getirdi. Yakında görmeğe değer güzel yerler olduğunu öğrendik (özellikle Suuçtu Şelalesi) fakat otelde tembellik etmeyi yeğledik.
Yapılan yol: 40 km, yolculuk süresi: 3:30 h, ortalama hız: 11 km/h, max hız: 51 km/h
Today's ride: 40 km (25 miles)
Total: 392 km (243 miles)
Rate this entry's writing | Heart | 0 |
Comment on this entry | Comment | 0 |